13 Eylül 2008 Cumartesi

Cidden

Yok efendim cidden deliriyorum...

Ha bu arada bloguma gösterdiğiniz muhteşem ilgiye teşekkürler, site göçertmişsin diye mesajşar geliyor blogger dan. o yüzden sıfırlamışlar. neyse...

cidden delirdiğim kanısına nasıl vardığımı anlacayim size

dün gece yorgun argın yattığım yatağımdan sabah eşşekler gibi kalktım, işe geç gideceğim belliydi ama erken kalktım bu ayrı bir konu...

gelelim asıl mevzuya, öğleden sonra iş yerinde gece gördüğüm bir rüya geldi aklıma, güya kardeşime acilen bir gmail hesabı lazımmışta ben onu almaya uğraşmışım. ama o kadar ne hatırlıyorum ki acaba gerçekten yaptım mı böyle bişey diye düşündüm.

eve dönüp meraktan aklımdaki hesaba girmeye çalıştığımda şifre yanlış gibisinden bir mesajla karşılaştım, inat ettim tekrar alayım dedim aklımdaki adresi, bu seferde kullanılıyor dedi, neyse şifremi unuttum diye başlayan prosedürü başlattığımda unutulan şifreyi hatırlatma sorusunun görmemle berabeeeerrrr başımdan aşşağı kaynar sular dökülmesiynen soğuk soğuk terler dökmem bir oldu. aynı anda neler yaşamışım anlatabildim umarım.

İŞTE O ÇILGIN SORU

soru aynen şöyle idi a dostlar:

"layn?"

adeta bilinçaltım benimle dalga geçiyor, yarın aklına gelirde bakarsa kıvrım kıvrım kıvransın ibne diyordu. bakar mısınız mesaja, "layn" mış...

neyse böyle salak bi soruyu yazabileceğimi idrak ettikten sonra şifre hatırlatma sorusuna her daim verdiğim cevabı, yani eski şifremi verdim...

laaaakkkk diye yeni şifre oluşturma sayfasını gördüm, değiştirdim şifreyi.


daha sonra hesabı nispeten daha akıllı olan kardeşime takdim ettim, oğlum bak uğurlu gelir lan belki falan diyerekten gazladım.

kınamayın a dostlar,

delirdim dedim inanmadınız, şimdi "uyurgmailhesabıaçar" oldum buna da mı inanmadınız?

bu da mı gol değil be hakim bey?

budamı?

buda'ya selam, öptüm çakralarınızdan.

28 Ağustos 2008 Perşembe

Nasıl Delirdim -1-

Oha diyorum başka bişey demiyorum buradan beni izleyen ve sayıları "0" larla ifade edilen hayran kitlem. (Kitle - Kütle)

KÜTÜRT!

hah niye OHA dedim, zira ilk yazımı yazmış olmanın heyecanıyla yorumlar kısmına baktım. Hala "0" (Yazıyla: sıfır). buna rağmen doyamadım yazmaya 2. yazıyı hazırla komutunu verdiğim gibi aktım ortamlara. neyse bu PROLOG dan sonra asıl amacıma döneyim. (yabancı dilim nefistir, anlayın diye büyük yazdım. Bazen ben bile yabancılaşıyorum dilime, öyle duruyo vıcık vıcık ağzımın içinde, bu ne lan! pis pis, yutsan yutulmuyo, tükürsen tükürülmüyoğğğhh)

Herşeyi ilk baştan anlatcaktım.


Kendimi tanıtarak başlamak iyidir. Zira bu destansı hikayenin kahramı benim. Tanımanız lazım. Hastası olursunuz.



1984 yıllının sonbaharında oksijenle yanan ciğerlerimin yarattığı rahatsızlıkla biraz eleştirel bir ağlamayla geldim buraya. Ne derdim vardı da o kış diğer kardeşlerimin arasında hızlı koşacağım tuttu bilmiyorum, bir daha asla koşmamaya karar verdim.

Şimdi minibüs beklerken, işe giderken bazen aklıma geliyor, yavaştan alıyorum. Ama gidiyorum sonuçta, hayat da böyle sanırım.

Neyse, çalkantılı, inişli çıkışlı, emmeli gömmeli eğitim hayatım Ankara'da iyi bir üniversite de bitti. Öyle sanıyordum. (Dikkat ettiyseniz 0-7 arasını atladım, çünkü üretkenliğim genelde kaka ve çişti) ( E tarrağım eğitim hayatında ne ürettin derseniz, aldığım karne ve çizdiğim resimleri gösterebilirim. Belgelere dayanıyorum, dayandırıyorum, sürttürüyorum seliloz seliloz...)

Eğitim hayatım bitmedi, hatta boka sardı. Özel bir üniversiteye hizmet veren özel bir eğitim kuruluşunda özel öğretmen oldum. İngilizce öğretmenliği bölümünü seçtiğimi mezuniyetten sonra kavramam ayrı bir kitabımın konusudur, lakin bastıramadım. (Ona da dayandığım oluyor bazen)


Hızlı iş hayatı ve lisansüstüsü (üstübü vardır bide, bilmeyenleri sanayiye yönlendiriyorum, kaportacılar fln yardımcı olur) delirmem de etkili oldu mu? E oldu tabi! Olmamı? (Alpay Erdem'e hörmetler)

Neyse fazla hızlı geçtik sanırım. Tarihten bahsedecez dedik, pat diye bugüne geldik. Gerçi 24 yılın nesinden bahsediyosun, geleyim 70 yaşıma ne döktürürüm ben! Ama nereye döktürüyosun kardeşim, şimdiki gibi yaşarsam en fazla bir paragraf daha eder yazacak. Bunları düşünerekten yazıyorum şimdiden.


De...

Yoruldum şimdiden.
İş güç zor tabi. Günün 12,5 saatini işte geçir sonra gel aman da yaratıcılığım tuttu yazı yazayım. Yok YEA! (Young Ebüdürük Assocciation)

Ama yazacam. Yoksa unuturum. Yazmak lazım.

Devam edecem. Biliyorum bunu okuyunca niye okudum ben bu başşak kafalının yazısını diyeceksiniz ama. Kusura bakmayın da okumayacağınızı da biliyorum, eşşek herifler! Okumuyosunuz zaten!

Haydi yeter bu günlük.

Nasil Delirdim

Delirdim...

Evet...

Kime ne?

Hayır siz böyle diyemeyecek kadar meraklısınız, merak ediyor olmanız lazım. Yoksa siz de mi delirdiniz? Zira ben delirenlerin hayatı hakkında zerre merak hissetmiyorum.

Her neyse...

Anlatacağım hepsini. En baştan, en ufak ayrıntısıyla.

E malum, yeteri kadar uzun yaşayınca delirmek işten değil. Size de lazım olacak bir klavuz yazıyorum.

Sıkıldın dimi lan şimdiden!

Şerrefsiz.


Öyle demek istemedim aslında.

Okuyun okuyun, güzeldir. Kendimin diye söylemiyorum, söylüyorsam bencilin önde gider tablosunun kablosunu kemiren kemirgen kemiğiyim.


Oluyo böyle arada bir.

Neyse şimdilik yeter. Az sonra dayanamayıp bi daha yazacam. İlk yazımdan, yok efendim "aman nolur okuyun, goth'unuzu yiyeyim demek" isteyen biri gibi gözükmek istemem.



Aslında " İlk yazımdan, yok efendim "aman nolur okuyun, goth'unuzu yiyeyim demek" isteyen biri gibi gözükmek istemem." demek de ezikceymiş.


Kendini eleştirmek adına "Aslında " İlk yazımdan, yok efendim "aman nolur okuyun, goth'unuzu yiyeyim demek" isteyen biri gibi gözükmek istemem." demek de ezikceymiş." demek de büyük hatadır. Yapmayın.


Ya da yapın.
Şu anda sevgilime MSN'den (mesanemden) yalan söylemekle meşgulum. Birazdan yazcaklarımı okusa var ya off!

Gözcü gazetesi 3. sayfada görüşmek üzere!
(Gözcü gazetesinin hala çıktığından emin bile değilim, ama böle de rahatım.)

Hadi Tee Amuğ.....

Görüşürüz.